Ortadoğuda Bilim
 

Ortadoğu'da bilim

Batı uygarlığının Mısır ve Mezopotamya'daki beşikleri farklı özellikler gösterir. Mısır'da, Çin'deki gibi evrensel düzenin sorumluluğunu iyiliksever tannlann yüklendiğine inanılıyordu. Ama Çin'in tersine, ürünleri yok eden deprem ve fırtınalardan uzak olan Mısır'ın ılıman ve sakin bir doğası vardı.

Gerçekten de yaşam öylesine hoştu ki, Mısırlılar bütün bunla-nn ölümle sona ermesi düşüncesine katlana-mıyordu. Bu bakımdan yaşamı sürekli kılma anlayışı olağanüstü düşünsel ve pratik çabalan doğurdu. Gerek piramitler, gerek mumyacılık Eski Mısır dininin bu niteliğini yansıtırlar. Böyle bir ortamda bilim serpile-mezdi. Mısırlılar evrene ilişkin kurgulamalarla ilgilenmiyorlardı. Yıldız ye gezegenler gökte yükseldiklerinde "ülkeyi "yönettiklerinden" dolayı astrolojik bir önem taşıyorlardı. Astronomi ise, Nil'in bereket getiren yıllık taşkınlarının önceden belirlenmesi amacıyla sınırlı takvim hesapları için gerekliydi. Mezopotamya Çin'e daha çok benziyordu. Çin'deki Huang ve Yangtze gibi Dicle ve Fırat ülkenin yaşamında en önemli etkendi. Kıraç toprak ancak büyük çaplı su bentlerinin sağladığı sulamayla ürün veriyordu. Fırtınalar, zararlı böcekler, su baskınları ve yağmacılar yaşamı güvensiz kılmaktaydı. Kararlı bir toplumun yaratılabilmesi hem sulama sistemleri kurabilmek, hem de yıkıcı etkileri önleyebilmek açısından büyük teknolojik beceri gerektiriyordu. Ovadaki kentler, bir rahipler kastının yönettiği tapınak çevresinde kurulmuştu. Sulama sistemleri, kanallar, barajlar gibi kamu hizmetlerinin planlayıcısı bu kasttaki din adamlarıydı.

Matematik ve astronomi bu koşullarda gelişti. Sayı sistemi 60 tabanlıydı (günümüzdeki derece-dakika-saniye sistemi Eski Mezopotamya'dan gelir). Gökler, tanrıların yerleşim yeriydi ve yeryüzündeki felaketlerin habercisi gök olayları olduğundan dikkatle gözlenmeleri gerekiyordu. Bu pratikten günlük yaşam için gerekenden çok daha gelişkin bir matematik ortaya çıktı. Eski Yunanlılar yüzyıllar sonra bunu alıp yetkin-leştirdiler. Babil matematikçileri, Pythago-ras bağıntılarını iyi biliyor ve sürekli kullanıyorlardı. İkinci dereceden denklemleri ve hatta üstel terim içeren bileşik faiz hesaplarını çözebiliyorlardı.

Çinliler ve Mezopotamyalılar doğayı eksiksiz gözlemleyebiliyor ve duyarlı biçimde betimleyebiliyorlardı. Bununla birlikte doğayı bilimsel biçimde açıklamayı gözardı etmişlerdi. Çinliler evrensel düzenin, iki karşıt kuvvetin (yin-yang) denkliği ile beş öğenin (su, ağaç, metal, ateş ve toprak) uyumu üzerinde kurulduğunu öne sürmüşler, ama bu uyum ve denkliğin nasıl elde edildiğini incelememişlerdi. Mısırlılar ise evrensel uyumun tanrıların iradesinden kaynaklandığı inanandaydılar. Mezopotamya-lılara göre düzenin varlığı bütün güçlü ve kaprisli tanrılar desteklediği sürece olanaklıydı. Bütün bu toplumlar doğayı betimleyip ondan yararlanabiliyorlar, ama onu anlamayı usun değil, din ve büyünün işlevi sayıyorlardı.
 
 
Share |
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol